46. Beni
Kaynuka
Uzun süreden beri,
yahudilerin, Peygamber (s.a.v.î’le yaptıkları anlaşmaya uymadıkları ve çoğunun
müşrik put-^ perestlori, tek-tannya inanan müslümanlara tercih ettikleri
biliniyordu.. Vahy, bazı yahudilere güvenilebileceğini belirtmekle birlikte,
topluluk olarak, müslümanlan onlara karşı uyarıyordu. Peygamber (s.a.v.} ve
arkadaşları bunun farkında olmaları için âyetlerle uyanlıyorlardı:
«Ey İman edenler,
kendinizden olmayanı sırdaş edinmeyin. On-tar sise kötülük ve zarar vermekte
kusur etmezler, sîze
zorlu bir sıkıntı verecek şeyden hoşlanırlar. Buğz (ve düşmanlıkları)
ağız-taundan dışa vurmuştur, sinelerinin gizli tuttukları ise, daha hu yüktür».
(M’i imran: 118).
Yahudilerin, yeni dini
altetme ve Yesrib’i eski haline çevirme girişimlerinde tek ümitleri Peygamber
fs.a.v.)’in kendi kabilesine dayanıyordu. Peygamber (s.a.v.)’in tüm hareketleri
hemen Mekke’ye haber veriliyordu. Kureyşli-ler, yahudi yerleşim bölgelerinin
uzagındaki Güney Medine’ye -Peygamber (s.a.v.)’in mescidinin yarım günlük yol
uzağına- saidınrlarsa, yahudfler geriden kureyş ordusunu takviye etme olanağına
sahiptiler.
«Size bir iyilik
dokununca onları tasalandırır, size bir kötülük isabet edince ise onunla
sevinirler», (Ali ttn120),
Yahudiler bunu Bedir
zaferine karşı tutumlarıyla göstermişlerdi. Zafer haberleri geldiğinde
Kaynuka, Kurayza ve Nadir kabileleri üzüntü ve hayal kırıklıklarını
gizleye-mediler. Eşref oğlu Ka’b’ın durumu ise çok şaşırtıcıydı. Babası Tayy
kabilesinden bir Arap olmasına rağmen Ka’b, annesi bir yahudi olduğu için
kendini Nadir kabilesinin bir üyesi sayardı Hatta, zenginliği, güçlü kişliği ve
şairliği nedeniyle kabilenin ileri gelenlerinden biri olmuştu. Zeyd ve
Abdullah, Kureyş’İn ileri gelenlerinden bir çok kişinin savaşta öldüğü haberini
getirince Ka’b kendini tutamaya-rak bağırdı: «Tanrıya andolsun, eğer Muhammed
(s.a.v.) bu adamları öldürdüyse, yerin altı üstünden daha iyi». Getirilen
haberlerin gerçek olduğunu öğrenince, Peygamber (s.a.v.)’in dönmesini
beklemeden hemen Mekke’ye doğru yola çıktı. Orada öldürülen Ebu Cehil, Utbe,
Şeybe ve diğerleri için bir ağıt yazdı. Bunun yanısıra Mekke’lileri büyük bir
ordu hazırlayıp Yesrib’e saldırarak öçlerini almaları için teşvik etti.
Ka’b’ın
etkinliklerinin haberleri Medine’ye ulaşmıştı. Fakat o an için Ka’b çok
uzaklardaydı ve müslümanların, onun kabilesinden başka bîr yahudi kabilesiyle
görülecek hesaplan vardı. Peygamber (s.a.v.) özellikle Beni Kaynu-ka’nın ihanet
ve kötü etkinliklerine karşı uyanıktı. Çünkü Abdullah Ibn Selam eskiden
onların ileri gelenlerinden biriydi ve onların taktiklerini iyi biliyordu. Bunun
yanısıra Beni Kaynuka, münafıkların başı Hazreç’li îbn Ubeyy’in müttefiki idi.
Onların varlığı şehirde, diğer yahudi kabilelerine nazaran daha çok
hissediliyordu. Çünkü yerleşim merkezleri şehre çok yakındı, oysa Evs’in müttefikleri
olan Beni Nadir ve Beni Kurayza şehrin dışında yer alıyorlardı.
Kısa bir süre Önce
Peygamber fs.a.v.), şu emri almıştı:
«Eğer bir kavmin
ihanet edeceğinden kesin olarak korkarsan, sen de açık ve adil bir tutumla
(onlarla olan anlaşma mimini ve diplomatik ilişkiyi yüzlerine) at. Gerçekten
Allah, ihanet edenleri , sevmez». (Enfal: 58).
Fakat vahiy şu durumu
da belartiyordu:
«Eğer onlar bartşa
eğitim gösterirlerse, sen de ona eğitltm. göster ve Allah’a tevekkül et. Çünkü
O, işitendir, bilendir». (btfaİ: 61).
Bu yüzden Peygamber
(s.a.v.) barışçı yollardan halledilebilecek sorunlar karşısında geri dönülmez
faaliyetlere girişmek istemiyordu. Bunun bir göstergesi olarak Be-rtir’den
hemen sonra, yahudilerin Medine’nin güneyindeki pazar yerlerine gitti.
Bedir’deki mucize üzerinde düşünmeleri onları imana getirebilirdi. Bu yüzden
Peyg”anıber ts.a.v.) onları, Kureyş’in üzerine inen Allah’ın azabını kendi
üzerlerine çekmemeleri için uyardı. Onlar ise şu cevabı verdiler: «Ey Muhammed,
bu seferki başarın seni aldatmasın. Karşılaştığın kişiler savaş konusunda
bilgisizdi, bu nedenle sen onların en iyilerini öldürebildin. Fakat, Tanrıya
andolsun, seninle biz savaşsak, o zaman asıl korkulacak olanların biz
olduğumuzu anlayacaksın». Peygamber Cs.a.v.) geri döndü ve onlardan ayrıldı. Onlar,
bu seferlik zafer kazandıklarını zannettiler.
Birkaç gün sonra aynı
pazar yerinde, gerginliği doruk noktasına ulaştıran bir olay meydana geldi: Mal
almak veya satmak için çarşıya gelen bir müslüman kadına, bir yahudi kuyumcu
fena halde hakaret etmişti. O sırada orada bulunan Ensardan biri hemen kadını
savunmaya başladı ve kavga sırasında hakaret eden adam öldürüldü. Bunun
üzerine yahudiler hemen üzerine saldırıp müslümanı öldürdüler. Müslümanın
ailesi öçlerinin alınmasını istedi ve tüm Ensan kendi tarafında topladı. Ikı
taraftatı da kan dökülmüştü. Eğer yahudiler, Peygamber (s.a.v.) ‘in anlaşmaya
uygun hareket etmesini isteselerdi, mesele kolayca halledilebilirdi. Fakat
yahudiler, müslümanlara bir ders vermenin zamanı geldiğini düşünüyorlardı. Bu amaçla
daha önceden müttefikleri olan Hazreç’li îbn Ubey ve Uba-de îbn Samit’e haber
gönderdiler. Güçlerini toplayıp mûs-lümanlara saldırmayı plânlıyorlardı.
Müslümanların dir’deki ordusunun iki katından fazla, yediyüz kişilik bir ordu
kurabilecek güçleri vardı. Yanısıra, îbn Ubey ve Uba-de’nin adamlarına da
güvenebilirlerdi. Artık Peygamber (s.a.vJ’e daha önceki tehditlerinin boş
sözler olmadığını göstereceklerdi.
Fakat gerçekte, bu
tehditler onların kendi yenilgilerine sebep oldu. Birkaç saat içinde kendi
ordularından daha büyük bir ordu tarafından tüm çevrelerinin sarılmış olduğunu
görünce, çok şaşırdılar. Onlardan koşulsuz olarak teslim olmaları isteniyordu.
Îbn Ubey, Ubade’ye
danışmaya gitti; fakat Ubade Peygamber (s.a.v.)’le yapılan anlaşmadan önceki
ittifak anlaşmalarının geçersiz olduğunu ve Kaynuka ile ilgili hiçbir
sorumluluk kabul etmediğini söyledi. îbn Ubey’e gelince, onun tabiatı,
yıllardan beri bu denli güçlü müttefiklerle olan bağlarını bir anda kesmeye
müsait değildi. Fakat onun, yahudiler gibi, hemşehrilerinin Peygamber Cs.a.v.’e
ne denli bağlı olduğunu görmemesi imkânsızdı. Peygamber (s.a.v.)’e bağlanan bu
adamların kendisiyle daha önceden varolan anlaşmalarını alteden başka bir
anlaşmayla ona bağlandıklarını çoğu kez sınamıştı. îki yıl önce olsa,
askerlerini toplayıp kolayca kuşatmayı kaldırabilirdi. Fakat şimdi Peygamber
(s.a.v.)’in karşısında hiçbir şey yapamayacağını hissediyordu. Bu nedenle Beni
Kaynuka kuşatma altında ümitle bekliyor, fakat yardım gelmeksizin günler
geçtikçe ümitleri hayal kırıklığına dönüşüyordu. İki haftalık karşı koymanın
sonunda kayıtsız şartsız teslim oldular.
îbn Ubey kuşatmanın
olduğu yere gelip, Peygamber (s.a.v.)’e yaklaştı ve: «Ey Muhammed,
müttefiklerine iyi davran» dedi. Peygamber
onu reddetti. îbn Ubey isteğini tekrarlayınca, yüzücü ondan
çevirdi. Bunun üzerine îbn Ubey Peygamber (s.a.v.)’in arkasından, zırhını
boyun kısmından tutup çekti. Peygamber (s.a.v.)’İn yüzü hiddetten karardı ve:
«Beni bırak» dedi. îbn Ubey: «Tanrıya andolsun, onlara iyi davranmaya söz
verinceye kadar yakanı bırakmayacağım. DÖrtyüz zırhsız ve üçyüz zırhlı adam
onlar beni bütün siyah ve kırmızı adamlara
kargı korudular.
Onları bir anda kesip öldürecek misin?» dftdi «Sana onların hayatlarını
bağışlıyorum» dedi, Peygamber [1]Fakat
yeni gelen vahy, kendisiyle yapılan aafegmayı bozanlarla ilgili şöyle diyordu:
«Savaşta ontart
yakalarsan, öyle darmadağın et kt, onlarla ar-kotamdan gelecek olanlar (ı
yıldır). Umulur ki ibret alırlar». (En* fat: 57).
Bunun üzerine
Peygamber (s.a.v.), Beni Kaynuka’lı-lann bütün değerli mallarını bırakıp sürgün
edilmelerine karar verdi. Onları vadiden çıkarmakla da Ubade İbn Sa-mlt’i
görevlendirdi. Kaynuka’lılar ilk önce kuzey-batıda, vadi el-Kura’daki yahudi
akrabalarının yanına sığındılar, daha sonra onların yardımıyla Suriye sınırında
bir yerleşim merkezi kurdular.
Yahudiler Medine’de
metal işçiliği ve ticaretiyle uğraşıyorlardı. Bu nedenle, Peygamber (s.a.v.)
ganimetlerin beşte birini kendisi ve devletin giderleri için aldıktan sonra
geriye kalan ganimetler, Ensar ve Muhacirlerin zengin savaş aletlerine sahip
olmasını sağladı.